Türk Hukuk Sisteminde Arabuluculuk

(Bu yazı Kosbi Aktüel Dergisi'nin 2019 Mart ayına ait 14. sayısında yayınlanmıştır.)

Hukuk uyuşmazlıklarında alternatif çözüm yöntemlerinden biri olarak kabul edilen ve uzun yıllardır pek çok ülkenin hukuk sisteminde uygulama alanı bulan “Arabuluculuk”; Türkiye’de, 22 Haziran 2012 tarihinde “6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu”nun Resmi Gazete’de yayınlanması ile yürürlüğe girmiştir. 

Arabuluculuk; “Arabulucu” unvanını elde etmiş, bağımsız ve tarafsız bir kişinin, uyuşmazlığı olan tarafları bir araya getirerek kendi çözümlerini üretmelerini sağlamak için aralarındaki iletişim ve müzakere sürecinin kurulmasına yardımcı olduğu alternatif bir çözüm yöntemidir. Bu genel tanımdan sonra belirtmek gerekir ki arabuluculuk; yargılama ile rekabet halinde olan, yargılamayı dışlayan bir yöntem değildir. Amacı; taraflar arasındaki uyuşmazlığın yargılamaya göre daha hızlı, ekonomik ve barışçıl bir yol ile çözülmesini sağlayabilmektir. Ortak bir çözüm üretilememesi halinde her iki taraf için de yargıya başvuru yolu açıktır. 

Yabancılık unsuru taşıyanlar da dahil olmak üzere; tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri her tür özel hukuk uyuşmazlığı için arabulucuya başvurulması mümkündür. İşçi alacakları, işe iade, boşanmadan sonraki mal paylaşım uyuşmazlıkları, ayıplı mal ve ayıplı hizmetten kaynaklanan uyuşmazlıklar, deniz ticareti ve sigorta uyuşmazlıkları gibi pek çok özel hukuk uyuşmazlığı arabuluculuk yöntemi ile çözülebilmektedir. Hizmet tespiti, iflas, boşanma, velayet, nüfus kaydının düzeltilmesi gibi taraflar dışında üçüncü kişi konumundaki devlet kurumlarını ilgilendiren ya da hâkimin müdahalesini gerektiren uyuşmazlıklar ise arabuluculuğa elverişli değildir. 

Türk hukuk sisteminde arabuluculuk “ihtiyari” ve “zorunlu” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İhtiyari arabuluculuk; kanuni olarak bir zorunluluk olmamasına rağmen uyuşmazlığın çözümü için davadan önce ya da dava devam ederken tek taraflı veya birlikte arabulucuya başvurulmasıdır. Zorunlu arabuluculuk ise dava açılmadan önce kanunen arabulucuya başvurulması şartını ifade etmektedir. 

“7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu” ile işçi ve işveren uyuşmazlıklarından kaynaklanan iş davaları için arabulucuya başvuru “dava şartı” olarak düzenlenmiş ve 1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten itibaren işe iade, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti alacağı gibi taleplerle dava açmak isteyen taraf öncelikle arabuluculuk yöntemine başvurmak zorundadır. İşçi ve işveren uyuşmazlıklarının ardından 19 Aralık 2018 tarihinde “7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun”un Resmi Gazete’de yayınlanması ile konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin “ticari davalar” için de dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması zorunluluğu düzenlenmiştir. 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren ticari dava açmak isteyenler de arabuluculuk yöntemine başvurmak zorundadır. Başvuru şartına uyulmadan açılan davalar mahkeme tarafından dava şartı yokluğu sebebiyle reddedilmektedir. Bununla birlikte; başvurunun ardından arabulucu tarafından gönderilen davet tutanağına rağmen geçerli bir mazeret belirtmeden ilk oturuma katılmayan taraf olası bir dava sonucunda haklı çıksa dahi yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulmakta ve lehine vekalet ücretine hükmedilmemektedir. İşçi ve işveren uyuşmazlıkları ile ticari davalar için arabulucuya başvuru zorunlu ise de anlaşmak zorunlu değildir. Tarafların anlaşma sağlayamaması halinde başvurucu davasını açabilmektedir. Anlaşma halinde ise söz konusu uyuşmazlık ile ilgili dava açılması mümkün olmayacaktır. 

Hem ihtiyari hem de zorunlu arabuluculuk süreci için arabuluculara nasıl ulaşılacağını kısaca açıklamak gerekirse; taraflar uyuşmazlıklarının çözümü için arabuluculuk siciline kayıtlı bir arabulucu üzerinde anlaşabilirler. Uyuşmazlık yaşayan tarafların bir arabulucu üzerinde anlaşamadıkları ya da arabulucunun kim olacağını müzakere etmek için dahi bir araya gelemediği durumlarda ise adliyelerde bulunan arabuluculuk bürolarına başvurmaları mümkündür. Bu halde süreç, büro tarafından atanan arabuluculuk siciline kayıtlı bir arabulucu tarafından yönetilmektedir. Taraflar arabuluculuk görüşmelerine vekilleri ile birlikte katılabilecekleri gibi yalnızca vekil ile temsil edilebilmeleri de mümkündür. 

Arabuluculuk; işçi ve işveren uyuşmazlıkları ile ticari davalar için “dava şartı” olarak düzenlenmesinin ardından bilinirliği artmış bir çözüm yöntemi olmakla birlikte bu yönteme başvurulmasının pek çok avantajı bulunmaktadır: 

• Arabuluculuk sürecinde görüşmeler gizli olup tarafların bu görüşmeler esnasında uyuşmazlığa ilişkin kabul ve tekliflerinin hukuk davasında delil olarak ileri sürülmesi yasaklanmıştır. 

• Gizlilik ilkesi ve buna bağlı delil yasağı nedeniyle tarafların yargılama sürecinde konuşmaya çekinebilecekleri konular üzerince rahatça müzakere edebilmeleri, bu sayede kendilerine özel bir çözüm yolu bulabilmeleri mümkündür. 

• Anlaşma olması halinde; söz konusu uyuşmazlığın yeniden yargıya taşınamaması, başka bir anlatımla dava açılsa dahi mahkeme tarafından reddedilecek olması sebebiyle arabuluculuk, taraflara nihai bir çözüm yolu sunmaktadır. 

• Davaların süreleri ve yargılama giderleri düşünüldüğünde; hızlı ve ekonomik bir çözüm yöntemidir. En önemli avantajlarından biri de tarafların anlaşması ve anlaşma belgesini resmi bir işlemde kullanmak istemeleri halinde resmi kurumlar tarafından, hangi tutar üzerinden anlaşılmış olduğuna bakılmaksızın, damga vergisinin maktu alınmasıdır. 

© 2025, Elmas Avukatlık ve Hukuki Danışmanlık Bürosu